Yaşadığımız çağ, insanların kendilerini tamamen batılı kavramlarla tanımladığı bir dönem. Bugün İslam dünyası üzerine konuştuğumuzda dahi yine batının termolojisine başvurmak zorunda kalıyoruz. İslam âlemi neresi? Hududu nereden başlar, nerede biter? Müslüman coğrafya nasıl bir yerdir? Bu coğrafyada yaşayan insanlar nasıl birileridir?
Bu soruları Müslüman zihin dahi hâlihazırda cevaplamaya çalıştığında akla gelecek belli başlı ilk kavramlar şunlardır: Ortadoğu, Pakistan, Afganistan, Irak, Somali, Filistin, kaos, Taliban, el-Kaide, terörizm, diktatörlükler, askeri rejimler, geri kalmışlık, kültürsüzlük, sefalet ve petrol? İşte, batının Müslümanlar dâhil dünyanın bilinçaltına yerleştirdiği İslam dünyası imajı bu kodlarla ifade edilmektedir.
Batının okuduğu bir ?Doğu? olduğu gibi, ?Doğu? olarak adlandırılan bölgenin de kendisini içeriden okuduğu ve tanımladığı başka bir ?Doğu? vardır. Bugün dünyanın ?doğu? hakkında sahip olduğu imaj, genel bir bakış açısının ürünüdür. Gazetelerin dış politika sayfalarında yer alan ?doğu? ya da ?İslam âlemi? ile ilgili haberlerin kâhir ekseriyeti yanlı veya çatışma endekslidir. Maalesef entelektüellerimizin de bu dünyaya ilgileri ise gazetelerin ya da televizyonların sunduğu karelerden ibarettir. Oysa ki, İslam âlemi bu gösterilmek istenin dışında çok farklı bir dünyadır.
İSLAM ÂLEMİ ORTADOĞU DEĞİLDİR
Bugün sorumsuzca kullanılan ?Ortadoğu? sözcüğü kavram olarak hâlâ tartışılan bir kavramdır. Genel anlamıyla bununla İslam dünyası kastedilse de biz bunu kabul etmiyoruz. Çünkü coğrafi kurallara başvurduğunuzda dahi bunun doğru olmadığını rahatlıkla göreceksiniz. Ayrıca küremizin hiçbir yeri başka bir noktaya göre ?orta? değildir.
Ortadoğu sözcüğü ilk kez İngilizler tarafından Osmanlı’nın çöküşünden sonra başta İran ve Irak kastedilerek kullanılan bir kavramdır. Daha öncesinde İngilizler, Osmanlıyı kastederek ?Yakındoğu? sözcüğünü kullanıyorlardı. Kadim zamanlarda ?Mezopotamya? olarak adlandırılan bu bölge İslam dünyasının sadece küçük bir cüzünü oluşturuyor. ?Ortadoğu? sözcüğünden kalkarak İslam dünyasını tanımladığınızda geniş bir coğrafyayı da devre dışı bırakmak zorunda kalacaksınız.
PEKİ, İSLAM DÜNYASI NERESİ?
İslam âlemi Cebel-i Tarık’tan Malaka Boğazına, Tuna Nehri’nden Arap denizine kadar olan bölge için kullanılmaktadır. Yaklaşık birbuçuk milyar nüfusu ihtiva eden İslam dünyası, batıdan doğuya 15 bin kilometre, kuzeyden güneye 9 bin kilometre boyunca Urallardan Moritanya’ya uzanan çok geniş bir alanı kapsamaktadır.
İslam âlemini bu eksen içinde ele aldığınızda başta Samuel P. Huntington gibi ?Medeniyetler Çatışması? tezini ortaya atan insanların, Hindu ve Budist dünyayı nasıl bu evren dışında bırakıp Müslüman ve Hıristiyanları çatıştırdıklarını çok açık bir şekilde göreceksiniz. Yine bu genel bakış Sarı Nehir, Hind, Mezopotamya, Mısır ve Roma gibi kadim medeniyetlerin mirası üzerinde bulunan İslam coğrafyasının nasıl zengin bir kültüre sahip olduğu ortaya çıkaracaktır. Nil, Akdeniz, Ege, Karadeniz, Fırat, Dicle, Basra, Hazar ve Amu Derya gibi zengin deniz, göl ve nehirlere sahip olan İslam dünyası yeraltı zenginlikleri bakımından da dünyanın en zengin topraklarına sahiptir.
Kısacası Afrika’nın Atlantik kıyılarından Güney Pasifik’e, Sibirya bozkırlarından Güney Asya’nın uzak adalarına kadar uzanan çok geniş bir toprak yapısını kuşatan İslam dünyası Çinli, Hintli, Moğol, Malay, Peştun, Tacik, Türk, Fars, Çeçen, Arap, Kürt, Rumi, Berberi, Svahili ve Afrika’dan birçok ırkı içinde barındırmaktadır.
Külbe-i ahzân’ında âh ü fizâr bir Simurg. Ehl-i hikmet muhibbi ve hakikat arayıcısı bir yolcu. Uluslararası ilişkiler, ilahiyat, dinler tarihi ve felsefe alanlarıyla iştigal eder, hududü’l...
DETAYLAR