Yürü küheylân, bu yol çok uzun? Bu tarîk bir çizgi, biz ise bir noktayız. Ömür biter lâkin bu seyr bitmez. Bak önümüzde yürüyor kusvâ, sağında ya’fûr ve solunda düldül duruyor. Önlerinde ise kıtmir?
Durma öyle mahmur mahmur küheylân, daha nice mesafeler katedeceğiz? İbn Batuta gibi Tanca’dan Çin’e, İbn Fadlan gibi Bağdat’tan Volga diyarına, İbn Cubeyr gibi Granada’dan Mekke’ye ve Mesudî gibi dünyanın engin altın bozkırlarında koca kâinatı temaşa ede ede yol alacağız?
Rahle’de başladı bizim rıhlemiz küheylân. Çin’e gidip ilim talep edeceğiz. Diyar diyar dolaşıp bir harf için köle olacağız. Çünkü kaderimize sefer yazıldı. Zaten Rahman ve Rahim olanın kitabını anlamanın yolu olan tefsir, seferin lisanda inkilâb etmiş hali değil miydi? Sefer ile yaratıcının okunan ve görünen kitabını keşfe çıkıyorduk?
Yola revan ol küheylân? Burası Mâverâünnehir’dir, Horasan’dır, Kurtuba’dır, Timbuktu’dur, Semerkand’dır, Buhara’dır, Belh’dir, İsfehan’dır, Konstantiniyye’dir, Hemedan’dır, Bağdat’tır, Tahran’dır, Şam’dır, Kahire’dir, Mekke’dir, Medine’dir? Ne çabuk unuttun buraları azizim!.. Burası diyâr-ı Araptır, burası diyâr-ı Farstır, burası diyâr-ı Habeştir, burası diyâr-ı Zenctir?
Deh deh küheylânım, takılma sağ ve soldaki yeşilliklere, bunların hepsi sanaldır? Avunma, yola ram ol. Gayri ufuk bir güneş, bir ay kadar uzakta, menzil ise ötelerdedir? Maşrik’ten Mağrib’e hudûdü’l âlem içinde deveran eder dururuz; lâkin diyâr-ı huld, dâru’s-Selâm ve me’vamızı bulamıyoruz? Çünkü menzil başka âlemlerdedir; biz ise fâni âlemde ideaların, gölgelerin peşinde debeleniyoruz?
‘İbnü’l vakt’iz biz küheylan, tarih gelir herkes rolünü oynar göçer bu diyardan? Kimler geldi, kimler geçmedi ki bu umranlardan… Evvelkilerin hâli yol aldığımız güzergâhta gözüne çarpmaz mı? İşte, bu kavm-i Ad’dır, bu kavm-i Semud’dur, bu ise kavm-i Medyen’dir?
Koş küheylânım, zira bu yol zikzaklar, iniş ve çıkışlar ile doludur. Bilirim geride mızmızlananlar çeler aklını? Boşver onları, kulak ver sen Süleyman’ın Hüdhüd’üne. O ki mantıku’t- tayr ile bir şeyler anlatır sana? Yolda hakikati bulacaksın. Ona sahip çıkıp, asla ayrılmayacaksın? Mevt seni buluncaya kadar hakikatin müdafii olacaksın, onun uğruna ölümü göze alacaksın?
Bu yolun kat’ut tarikleri, eşkiyaları ve haramileri vardır? Yol kenarlarındaki hanlarda nisyan ile malûl avlarını beklerler? Böylece insan yolda kahraman, yolda hain, yolda mütekarrib, yolda dost olur. Yine bu yolda şeytanlaşır, Karun’laşır, Haman’laşır, Mele’leşir, Bel’am’laşır, Mutref’leşir ve Samiri’leşir insan? Fakat bil ki küheylânım, beni Firavunlar, Nemrutlar korkutmaz; asıl korkutan din adına ahkâm kesen içimizdeki Firavunlardır, Nemrutlardır, Karunlardır, Hamanlardır, Bel’amlardır?
İşte bundan azizim, bir tihten öbürüne 3 asırdır savruluyoruz. İlimden nasipleri olmayanları alleme saymışız, Karunların eteklerindeki kırıntıları yalayanları rehber bilmişiz, Haman’ları ve Mele’leri ise önder bellemişiz? Bundan daha büyük kerb ve belâ olur mu?
Bundan değil midir ki; ahlâk abidelerimiz esfele’s-safilin çıkıyor küheylân… Düşünürlerimiz ise kibir abidesi? Tacirlerimiz ise gariplerin düşüncelerini, mallarını çalarak infakta ve tasaddukta bulunuyor?
Heyhat!… Herkes adalet arıyor küheylân, herkes ahlâk arıyor? Ne oldu bu kâinata? Hani nerede o genç kahramanlar? Hani nerede ashab-ı kehf, hani nerede adaletin yılmaz savaşçıları?
Haydin kalk küheylân; zira şafakla birlikte diriliş ezanı okunmakta artık, cesur olma ve haykırma vaktidir?
Unutma ki! Bu yol âşıklar yoludur, bu yol marifet yoludur, bu yol hikmet yoludur, bu yol sadıkların yoludur, bu yol peygamberlerin yoludur, bu yol salihlerin yoludur, bu yol şehidlerin yoludur… Durmak yok; çünkü biz bu âlemin garip yolcularıyız? Yol ateştir, biz de ateşle pişeriz, umudun rahmine böylece düşeriz.
Yine bilesin ki küheylânım, sebilimiz mihnetlerle dolu uzun bir imtihandır!…
Külbe-i ahzân’ında âh ü fizâr bir Simurg. Ehl-i hikmet muhibbi ve hakikat arayıcısı bir yolcu. Uluslararası ilişkiler, ilahiyat, dinler tarihi ve felsefe alanlarıyla iştigal eder, hududü’l...
DETAYLAR