Miladi 21. yüzyıl (Hicri 15. yüzyıl) Müslüman toplumların geçirmekte olduğu büyük bir geçiş dönemini teşkil etmektedir. Bunu yeni bir fetret dönemi olarak da adlandırabilirsiniz. 17. yüzyıldan beri Batı’dan gelen her rüzgarın önünde bir o yana, bir bu yana savrulan İslam ümmeti, bugün batıdan gelen ve tüm dünyayı sarıp sarmalayan farklı bir dalga ile karşı karşıya. Bu dalga, modernizme tepki olarak ortayı çıktığı belirtilen post-modernizmin içinde barındırdığı neo-nihilizim tehlikesidir. Halihazırda yeryüzündeki bütün topluluklara şöyle bir göz attığınızda, bu rüzgarın hakikaten her şeyi kuşattığını çok bariz bir şekilde mülahaza edebilirsiniz. Mutasyona uğramış halklar, melezleşmiş kültürler, yok olan değerler, yeni katıksız bireyselcilik, bunalım, keşmekeş, belirsizlik, aykırılık, görecelik ve ideallerin ?hebean mensura’ oluşu. Önünü göremeyen dünya, ekonomik, siyasi ve fiili işgallerle birlikte kendini tamamen bir kaos ortamının içine atı vermiş. Aklı başında bazı filozoflar, post-modernizmin geçici bir dönemi oluşturacağını, asıl tehlikenin ise post-modernizmin son aşaması olduğunu belirttikleri neo-nihilizmdir.
Sadece Müslüman toplumlar değil hakikatte tüm dünya, bugün bu anlamsızlıklar, bunalım, kaos ve şizofrenik ortamdan kurtulmanın yollarını aramaktadır. Herhangi bir dine inananlar kendi kurtarıcılarını ararken, Batı da filozoflarından bir umut ışığı beklemektedir. Fakat heyhat? Ontolojik, epistemolojik ve axiolojik tartışmaları tamamen bir yana bırakıp insanlığın kurtuluşunu lisanda (Filoloji/Hermeneutik) arayan filozofların kendileri bile geldikleri son aşamayı hâlâ anlamakta güçlük çekmektedirler. Artık o kadim feylesoflarda gördüğümüz hikmet ve bilgeliği zamanımızın filozoflarında müşahede edemiyoruz. Onun için insanların hemen her yerde güzel şiir, sanat, felsefe, sevgi, huzur ve güvenin olmadığından yakınır olduğunu göreceksiniz. Filhakika bu artık doğal, neden mi; çünkü artık her şey sanal?
İşte tam bu noktadan hareketle tüm dünyanın gerçekte, İslam gibi insanın ontolojik, epistemolojik ve axiolojik sorunlarına basit, sade ve anlaşılır cevaplar veren bir dine ihtiyaç duyduğunu sezeceksiniz. Kavram kargaşasından, anlamsızlıktan, kaostan ve bunalımdan kurtuluşun reçetesi Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin sünnetinden o kadar sade ve anlaşılır bir üslup ile anlatılmış ki, alelade bir insan bile bunu çok rahatlıkla algılayabilir. Bu söylediklerimizi teyid için size gayri Müslim düşünürlerden bazı sözler aktaracağım;
İslâm, kelimenin etimolojik ve tarihî en geniş anlamıyla makul bir dindir. Bu dinde Kur’ân ve Peygamber’in öğretileri, daima temel kalkış noktası olarak önceliğini korumuş ve tevhid akidesi, her zaman hiç bulanmaz bir berraklık, bir ululuk ve tam bir kanaat ve kararlılıkla ilân edilmiştir. Böylesine net, bütün teolojik karmaşıklıklardan uzak ve her insanın idrakine hitap edebilen bir akideden, insanların vicdanına her zaman kolaylıkla yol bulması beklenir ve nitekim bulmuştur da.? Edward Montet, La Propagande Chretienne et ses Adversaries Musulmans, Paris 1890.
Bugün, milyonlarca insanın kalbine tartışmasız hükmeden bir Zât’ın en güzel olan hayatını bilmek istiyordum. Şimdi her zamankinden daha eminim ki, bugün de hayatta İslâm’a yer veren güç, asla kılıç değildir. İslâm, gücünü, sadeliğinden, Peygamber’in kendisini bütünüyle nefyetmesinden, verilen söze ve yapılan anlaşmalara mutlak bağlılıktan, Peygamber’in, arkadaşlarına ve takipçilerine olan vefasından, korkusuzluğundan, Allah’a mutlak tevekkülü ve misyonuna olan kesin itimadından almaktadır. Kılıç değil, bu unsurlardır ki, İslâm’ı her tarafa taşımış ve her engeli aşmıştır.? Mahatma Gandhi, Young India, 1924’te yayınlanan ifadesi.
Fikirlerin filozofu, hatibi, elçisi, ortaya koyucusu, cenkçisi ve fâtihi; aklî inançların, tasvir, timsal ve heykelleri olmayan bir dinin ve 20 dünyevî ve bir mânevî devletin kurucusu Muhammed. İnsan büyüklüğünün tespitinde kullanılan bütün ölçüler içinde soruyoruz: O’ndan daha büyüğü var mıdır?? diye soran ünlü Fransız şairi Le Martine sözlerine şöyle devam eder, ?Hiçbir kimse dünyada bu kadar büyük ve bu kadar devamlı bir inkılâp başaramamıştır. Eğer başarılan işin büyüklüğü, kullanılan vasıtanın küçüklüğü ve elde edilen neticenin genişliği insan dehasının üç ölçüsü ise modern tarihin hangi siyasi şahsiyeti Hz. Muhammed’e (sav) mukayese edilebilir? İnsanların büyüklüğünü hangi ölçü ile ölçerlerse ölçsünler dünyada hiçbir insan onun kadar olamaz, ona yetişemez, her bakımdan en büyük odur.?
Meşhur İngiliz düşünür ve yazar Bernard Shaw da yine şu sözleri ile bu gerçeği kabul eden yüzlerce karşı cephedekilerden sadece bir tanesi: ?Problemlerin üst üste yığıldığı asrımızda bütün müşkilleri bir kahve içme rahatlığı içinde çözen Hz. Muhammed’e (sav) beşer ne kadar muhtaçtır!? Fazilet odur ki O’nu düşman da itiraf eder.
İnsanlık bugün kaostan ve bunalımdan kurtulup barış ve huzuru elde etmek istiyorsa ise İslam’ın rehberliğine muhtaçtır.
Sözü fazla uzatmadan burada bırakıp gelecek yazımızda da makalemizin devamını oluşturacak olan İslam’da ilim ve hakikat anlayışıyla ile birlikte, neo-nihilizmi ontolojik açıdan çok epistemolojik ve axiolojik yönüyle ele almaya çalışacağız.
Külbe-i ahzân’ında âh ü fizâr bir Simurg. Ehl-i hikmet muhibbi ve hakikat arayıcısı bir yolcu. Uluslararası ilişkiler, ilahiyat, dinler tarihi ve felsefe alanlarıyla iştigal eder, hududü’l...
DETAYLAR