Maveraünnehir’de Jeo-politik Oyun

Orta Asya ve Kafkaslar İslam tarihi literatüründe Maveraünnehir olarak geçer. Seyhun ve Ceyhun nehirleri, Hazar Denizi, Aral gölü, Şaş ve Fergana vadileri, Buhara, Semerkant, Horasan, Belh ve Herat gibi kadim İslam şehirleri bu topraklar içinde yer alır.

Ortadoğu (Arap Yarımadası) gibi Maveraünnehir’de çatışmaların ve siyasi oyunların dinmemesinin en büyük nedeni de Ortadoğu ile aynı kaderi paylaşması. Birincisi, bölge halkının hemen hemen hepsinin Müslüman olması. İkincisi, bölgenin Ortadoğu’dan sonra en büyük petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip olması. Üçüncüsü ise bölgenin Jeo-stratejik öneme haiz olması.

Maveraünnehir’in adı bugünlerde Kadife ve Turuncu devrimlerle anılıyor. Benzer devrimler bölgenin diğer ülkeleri için de konuşuluyor. Azerbaycan’da 6 Kasım’da yapılacak seçimler öncesi yaşanan tutuklama olaylarının da bununla bağlantısı olduğu söyleniyor. Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, muhalefet liderlerini Amerika’dan destek almak ve kendisine karşı bir darbe girişiminde bulunmakla itham etmektedir. Çoğu SSCB’nin enerji ağlarına bağlı olan Orta Asya, Kafkaslar ve Karadeniz bölgesindeki yeni bağımsız devletler, Avrasya’da ABD için bugün yadsınması zor yeni bir jeo-politik önem kazanmışlardır.

Amerikalı yetkililer, Maveraünnehir’de İran’ı kontrol altında tutmak ve Rusya’nın ise bölgedeki nüfuzunu muhasara altına almak için sık sık bölge ülkelerine diplomatik ziyaretler düzenlemektedirler. Ekim ayı içerisinde ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ve ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld çantalarında bulunan vaatlerle bölge ülkelerini ziyaret ettiler. Aynı zamanda yine Amerikalı şahinlerden ve şimdiki Dünya Bankası Başkanı Paul Wolfowitz de bölgeye ziyarette bulundu.

Amerikan yönetimi bölgeyi jeo-politik ve jeo-stratejik açıdan kontrol altına almaya çalıştığı aşikâr. Çünkü onlar için bölgedeki enerji kaynakları ve Balkanlara kadar uzanan boru hatlarının güvenliği bunu gerektiriyor. ABD’nin Afganistan dışında Kırgızistan, Kazakistan ve Tacikistan’da askeri üsleri bulunuyor. Özbekistan ise ABD’ye Afganistan saldırısı sırasında açtığı üssü ?Andican Olayları?nın arkasında Bush yönetimi olduğu gerekçesiyle kapatma kararı almıştı.

Bölgede ABD’nin yanı sıra AB güçleri (özellikle Almanya ve Fransa), Rusya, Çin ve İran arasında rekabet yaşanmaktadır. Bu rekabet Ortadoğu ve çevresi ile aynı ölçüde hassas bir konumdadır. ABD Savunma Bakanlığı’nın 1995 tarihli bir raporunda ?bizim Ortadoğu’da en büyük ulusal güvenlik çıkarımız, Basra Körfezi’nden dünya pazarlarına, istikrarlı fiyatlarla ve pürüzsüz bir biçimde petrol akışının sürdürülmesidir? deniliyor. Yıllar boyu, AB de benzer kaygılarını ifade etti. AB komisyonu tarafından hazırlanan 2000 tarihli bir yasa tasarısında şunları okuyoruz: ?Petrol ekonomi için ekmek kadar yaşamsaldır.? Aynı şekilde, Çin ekonomisi bütünüyle petrol ve gaza bağımlıdır ve enerji ne kadar ucuz olursa, 1.3 milyarlık nüfusu için ekonomik büyümeyi sürdürme ihtimali o kadar büyüktür. Bölgenin baş aktörleri Rusya ve İran için ise petrol ve gazın önemini anlatmaya gerek yok.

Rusya’nın dev petrol şirketi LUKoil’in hazırladığı bir başka raporda ?Hazar kıta sahasının Rusya kesiminde kanıtlanan 5 milyar varillik bir rezerve sahip bir saha keşfetmiş? ve ?sismik veriler sahanın büyüklüğünün ilk tahminleri üç kat aşabileceğini göstermiştir? deniliyor. Azerbaycan’daki petrol sahalarının ?3-4 milyar varil işletilebilir petrol rezervine sahip olduğu tahmin ediliyordu.? 1990’ların başında Kazakistan’daki Cengiz sahasının ?6 milyar dolarlık kanıtlamış ham rezerve? sahip olduğu kaydedilmişti. Bölgedeki tüm ülkelerde hemen hemen benzeri zenginlikler bulunmaktadır. Bunların yanı sıra, Hazar Denizi’nde kıyısı olan beş devletin tümü, Rusya, İran, Türkmenistan, Azerbaycan ve Kazakistan çok büyük enerji kaynakları üzerinde sert bir rekabete girişmiş ve SSCB’nin dağılmasından beri kıta sahasının ve karasularının sınırlarının çizilmesi konusunda hâlâ bir uzlaşmaya varamamışlardır.

Petrol Şirketleri ve Çatışmaların Arkasındaki Gerçek

Avrupa ve Amerikan çıkarları için hâlâ temel bir bölge olsa da Ortadoğu, Soğuk Savaş’tan beri Batı’nın tek odağı değildir. Gerçekten de Chevron, BP, 1998’de birleşen Amoco ve UNOCAL, Texaco, Exxon ve Pennzoil gibi önde gelen ABD ve İngiliz şirketlerinin hazırladığı bir ?boru hattı haritası? vardır ve ?Balkanlar’ı Afganistan’a bağlayan, petrol ve doğal gaz kaynaklarını gösteren? bir haritadır. Hâlâ çok büyük bir stratejik ve küresel önem taşıyan Ortadoğu; Orta Asya ve Pakistan-Afganistan kuşağı, Karadeniz, Hazar ve Kafkasları da içine alan daha geniş bir bağlamda görülmelidir. ABD politikası bu bölgede bir yandan AB devletlerinin rekabetiyle karşı karşıyayken, önemli bölgesel oyuncuları, çıkarlarını kendisininkine uyumlu kılmaya da zorlamıştır.

Bugün Çeçenistan’daki, Dağıstan’aki, Abhazya’daki, Karabağ bölgesi’ndeki ve Gürcistan’daki tüm çatışmaların odak noktasını bu rekabet oluşturmaktadır. Bütün bu çatışmaların merkezindeki Hazar doğal gaz ve petrolünü Karadeniz’e bağlayan stratejik arazi kuşaklarının kontrolü vardı ve hâlâ aynı şey bugün içinde geçerlidir. Rusya ve İran gibi diğer bölgesel güçler ya da AB gibi küresel rakipleri elemek kadar, Hazar ve Kafkasların da Ortadoğu gibi kaynayan bir kazan haline gelmesinin engellemek ve petrolün Batı piyasalarına güvenli ulaşımını güvenceye almak ABD için ciddi bir sorundur.

Bölgede muhtemel bir savaşın Ortadoğu’dan daha tehlikeli olacağı apaşikâr ortada duruyor. Bundan dolayı bölge üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan küresel güçler, sıcak çatışma yerine diplomatik oyunları tercih etmektedirler. Ve bu da bölgede diplomatik oyunların daha çok süreceğini göstermektedir. Bölgede muhtemel bir savaş Ortadoğu’daki savaşlardan daha çetin ve ölümcül olacaktır. Özellikle bölgedeki tüm aktörlerin -Pakistan ve Hindistan dahil- nükleer silaha sahip olduğunu düşünürseniz. Kadim dönemlerde de Maveraünnehir’deki savaşlar çok şiddetli ve ölümcül olmuştur. Ortadoğu’daki savaşlar hep süreklilik arzetmiştir, Orta Asya ve Kafkaslar’daki savaşlar ise süreklilik arz etmese de, Ortadoğu’daki savaşlara nazaran daha şiddetli olmuştur. Yine ilginçtir, İslam alimleri Büyük İskender’in geçtiği bu bölgeleri yani Maveraünnehir ve Çin’i Yecüc ve Mecüc’ün diyarı olarak göstermişlerdir.

TURAN KIŞLAKÇIGazeteci, Yazar

Külbe-i ahzân’ında âh ü fizâr bir Simurg. Ehl-i hikmet muhibbi ve hakikat arayıcısı bir yolcu. Uluslararası ilişkiler, ilahiyat, dinler tarihi ve felsefe alanlarıyla iştigal eder, hududü’l...

DETAYLAR
ARŞİV