Muhafazakârlar, yıldızları neden sevmez?

Yıldızlar… Târih boyunca insanlığa yön gösteren yoldaki işaretler. İnsanoğlunun tek tek hazinelerinin gizli olduğu söylenen gökteki parlak cisimler. Zifiri karanlıkta göğü temâşa ederken, insanı hayretler içinde bırakan semâdaki milyonlarca ışıltı. Falcıların, müneccimlerin her beşerin hayat çizgisini aradıkları galaksiler silsilesi. Arapça ’da necm (nucum), kevkeb (kevakib) olarak adlandırılan felekteki yanıp sönen kandiller…

Sınırsız fezada, akla gelemeyecek kadar sayıdaki bu gök cisimlerinin hepsinin birer adı ve hikâyesi var. Dü-peyker, Pervin, Kâse-i şikeste, Şada, Ustarid, Zühal, Satürn, Jüpiter, Mars, Merkür, Neptün vb. dünyânın farklı dillerinde farklı şekillerde ifade edilen gök küredeki kılavuzlar. Kimilerinin ünü çok meşhurdur. Güzelliğin ve zarâfetin simgesi, kadim hikâyelerin, mitolojilerin ve gazellerin ana konusu olmuşlardır. Tıpkı Zühre yıldızı gibi…

İran mitolojisinden adı Nahid, Yunan mitolojisinde adı Afrodit, Roma mitolojisinde adı Venüs, Babil’deki adı ise Lilit. Halk dilinde ise adı Çobanyıldızı ya da Kervankıran. Zühre yıldızına gazellerinde sık sık atıfta bulunan Hafız-ı Şirazi bir gazelde şöyle diyordu:

Talih yıldızımın zulmünden seher vakti gözüm,
Öylesine ağladı ki Nahid gördüğünde ay sandı.

Yeryüzüne yükseklerden ve binlerce ışık yılı uzaklıktan karanlıklarda göz kırpan sevgililer. Bazen kayıp giderler. Kimisi de kuyrukludur: Halley kuyruklu yıldızı gibi… Gökyüzünde elips ve parabol şeklinde yörüngeler çizerler… 21. Yüzyılda insanoğlunun keşfinde halen âciz olduğu fezada akıp giden gemicikler…

İlk insandan bugüne insanoğlunun evrende izlemeye doyamadığı küçük küçük pırlantalar… Üzerlerine şarkılar ve türküler bestelenen, destanlar ve şiirler yazılan fezadaki değerli hazineler…

Kadim Latin atasözlerinin birinde, yeryüzünden yıldızlara giden yolun, öyle kolay bir yol olmadığını anlatmak için “Ad astra per aspera” yani “Yıldızlara sarp yollardan çıkılır” derlerdi. Yine başka bir Latin atasözünde, “Yıldızlar insanları yönetir, ama yıldızları da Tanrı yönetir” denirdi.

İslam Peygamberi Hz. Muhammed (sav): “Ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız sizi doğru yola iletir” buyurmuştu. Ebubekir bir yıldızdı. Ömer bir yıldızdı. Osman bir yıldızdı. Ali bir yıldızdı. Abuzer bir yıldızdı. Hatice bir yıldızdı. Halime bir yıldızdı. Fatıma bir yıldızdı. Hasan, Hüseyin birer yıldızlardı. Hepsi de farklı farklı özellikleri, karakterleri ve bilgileri ile birer nucumdu.

Aysız ve yıldızsız geceler, beşerin içinde ürperti, korku, keder ve sıkıntıyı deniz dalgaları gibi kabartır. Onun için ay ve yıldızlar küçüğünden büyüğüne her insan için neşedir, sevinçtir. Onların varlıkları ve aydınlıkları insanoğluna huzur verir. Yoklukları ve karanlığa bürünmeleri insanoğlu için sıkıntıdır.

İlimde, bilimde, sanatta, edebiyatta, siyasette, medyada, felsefede, fikirde ve kısacası hayatın her alanında yıldızların varlığı insana huzur ve güven verir. Yıldızların kayışı insanı hüzne gark eder. Yeri boşalan yıldızların doğması için çaba sarf eder. Dualar eder. Çünkü yıldızsız bir gökyüzünün ve hayatın nâ-mümkün olacağını bilir. Eğer gökyüzünde yıldızlar kalmamış ise bu dünyanın kıyametidir. Eğer yeryüzünde yıldızlar kalmamış ise bu da beşerin kıyametidir.

İslâm’ın geçmiş çağlarda her kıtada ve her alanda yıldızları vardı. Alman Felsefeci Sigrid Hunke’nin tabiriyle hemen her yıldız “Avrupa’nın üzerine doğan İslam güneşiydi.”

Bugün ilim ve bilim bir tarafa, medyada bile yıldızları yok muhafazakârların. Çünkü yıldızlardan çok çok korkuyorlar. Her yeni yıldızın doğuşunu bir şirk addederler. Kendini yıldız gören ama hakikatte UFO’lar gibi tanımlanamayan cisimlerle dolu ortalık. Gazetelerimizin, televizyonlarımızın hal-i pür melali her şeyi göstermiyormu?

Tezvirat, teşvişin baş aktörleri. Ruhsuz hayaletler ve korkuluklar. Dostlarının sırtından geçinen üçkâğıtçılar. Sahte ve sahtekâr yıldızlar. Müşevveş ve mülevves beyinler. Işık yerine is ve kir yayan lağım fareleri.

Bunlar mı meydan okuyacak batının yalan makinalarına ve dinozorlarına?

Bunlar mı savunacak batının tahrif ve tedlislerine karşı şarkın hakikatlerini?

Bunlar mı sanat, sinema ve edebiyattan dem vurup, yeni bir kültür inşa edecekler?

Heyhat… Heyhat…

TURAN KIŞLAKÇIGazeteci, Yazar

Külbe-i ahzân’ında âh ü fizâr bir Simurg. Ehl-i hikmet muhibbi ve hakikat arayıcısı bir yolcu. Uluslararası ilişkiler, ilahiyat, dinler tarihi ve felsefe alanlarıyla iştigal eder, hududü’l...

DETAYLAR
ARŞİV