Ah Afganistan ah…

Afganistan tarih boyunca, Batı, Orta ve Güney Asya’daki büyük imparatorlukların arasında kaldı. Fakir, dağlık ve erişilmez bir ülke oluşundan dolayı onu çevreleyen imparatorlukların hiçbiri tarafından tam olarak zapt edilemedi. Bir müddet işgalcilerin denetimi altına girse bile sonradan tarihe destan olmuş kahramanlıkları ile istilacıların hükümranlığından kurtuldu.

Kadim zamanlarda Persler, Yunanlılar, Özbekler, Moğollar gibi istilacıların saldırısına uğradı. Hatta Büyük İskender’in de saldırılarına maruz kaldı. 200 yüzyıl özerk Bağtar devletinin idaresi altına girdi. Yine bir dönemler Budizmin merkezi haline geldi. Hz. Ömer döneminde İslam âleminin bir parçası haline gelen Afganistan’da İslam o günden bugüne başat güç oldu.

Eski dünyanın geçiş hattını oluşturan Afganistan, hem ipek yolu ticaretinin hem de kabile göçlerinin ana eksenini oluşturdu. Afganistan Orta Asya, Güney Asya ve Ortadoğu ile olan sınırlarından dolayı çok önemli bir jeostratejik alandı. Bu ve elmas gibi zengin doğal kaynaklarından dolayı da hep imparatorlukların hedefi haline geldi.

1747 yılında Afgan kabilelerinin geleneksel büyük meclisi (Loya Jirga) Abdali kabilesinin lideri Ahmed Şah’ı kendilerine lider (kral) olarak seçti. Kandahar’ı Abdali devletinin başkenti olarak seçen Ahmed Şah, “Dur-e-Dauran / Çağın İncisi” veya “Dur-e-Duran / İncilerin İncisi” olarak anıldı. “Baba” lakabı da olan Ahmed Şah’ın kabilesi o günden sonra Abdali yerine Durani olarak adlandırıldı . Kral da Ahmed Şah Durani olarak anılır oldu. Peştun kökenli olan Durani krallığı siyaset bilimciler tarafından, modern Afganistan’ın başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Uzun bir istikrar döneminden sonra 1772 yılında Ahmed Şah’ın ölümünün ardından Afgan kabileler birbirleriyle savaşmaya başladı.

İç savaştan faydalanmaya çalışan İngiliz ve Rusya krallıkları Afganistan’ı işgal için planlar ve kumpaslar kurmaya başladı. 19. yüzyılda Afganistan, İngiliz İmparatorluğu ve Rusya İmparatorluğu arasında oynan “Büyük Oyun”un bir parçası oldu. İngilizler, Afganistan’ı kendi sömürgeleri altındaki Hindistan’ın savunulması için anahtar olarak görüyorlardı. Ancak bu strateji İngilizler çok pahalıya mal oldu. Orta Asya’yı işgal eden Ruslar da Afganistan’ın bölge için önemini bildikleri için burayı işgal etmekten bigane kalmadı.

Bu topraklar, Hindistan ve Orta Asya’nın anahtarı konumunda olduğu için herkesin dikkatini çekiyordu. Hatta Fransızların bile dikkatini I. Napolyon zamanında çekmişti. Napolyon İngilizleri en önemli sömürgelerinden birinde yenmek için bu toprakları kullanmayı düşünmüştü. Fransız General Gardanne’yi 1807’de bölgeye gönderen Napolyon, daha sonra Tilsitt Antlaşması nedeniyle bu plandan vazgeçmek zorunda kaldı.

Afganistan İngilizlere karşı üç kez bağımsızlık mücadelesi verdi. İlk savaş 1839-1842 yılları arasında oldu. Bu savaş esnasında kahraman Afganlılar işgalci İngiliz ordularını bozguna uğrattı. Ancak İngiliz ordusu, ülkeden ayrılmadan önce intikam saldırında bulunmuş ve Kabil’i yerle bir etmişti. Ulu Cami başta olmak üzere Kabil’deki birçok tarihi eser bu dönemde harabeye döndü. İkinci savaş 1878’de başladı 1880 yılında sona erdi. Ocak 1879’da Kandehar’ı ele geçiren İngiliz ordusu, 7 Ekim’de Kabil’e girdi. Bu savaş sonrası İngilizler, kendi ateşkes şartlarını zorla mağlup olmuş Afganlılara dayattı. Muhammed Yakup Han’ı tahttan indirip yerine yeğenlerinden Abdurrahman’ı başa geçirdiler. Fakat, buna rağmen Afganlılar dağa çekilip İngilizlere karşı direnişlerini sürdürdü.

İngilizler, 1879 yılı sonunda Kabil’i işgal ettiklerinde Afganistan’ın ilk Karzai’si diyebileceğimiz Abdurrahman’ı (1880-1901) emir olarak atadılar. Abdurrahman İngilizlerin desteğiyle ülkede ilk batılılaşma faaliyetlerini devreye soktu ve ülkeyi baştan aşağıya doğru olmak üzere modernize etmeye çalıştı. Bölgesel direnişlerin üstesinden gelmek için kabilesel güçler yerine merkezi (ulusal) bir ordu kurdu. Tanzimat’ın kendine özgü bir biçimini benimseyen Abdurrahman, mollaları maaşa bağladı ve kabileleri de kontrol için bağışlarda bulundu. Federal bölgelerin ve kavimlerin liderlerinin yetkilerini kısıtladı ve tek bir para birimi kullandı. Bunlara rağmen, İngilizlerin haberi olmadan başka ülkelerle ilişki kurma hakkı bile yoktu.

1880’lerde İngilizler ve Ruslar sınırlar konusunda bir anlaşma yaptı. 1885’te Lumden Komisyonu, Rusya ile kuzey sınırı için müzakerelerde bulundu ve 1893’te İngiliz Hindiyle sınırı belirlemek için 100 yıllık bir anlaşma olan “Durand Anlaşmasını” yaptı (Mortimer-Durand Komisyonu 1893). Böylece Peştun ülkesinin büyük bir bölümü, yani Hayber Geçidi’nin doğusunda uzanan topraklar Hindistan’ın oldu. Afganistan bunu hiçbir zaman affetmedi. Bugün Hindistan’dan 1947 yılında ayrılan Pakistan sınırları içinde kalan bu Peştun bölgesi hâlâ bir sorun olarak görülmektedir. Durand Anlaşması’ndan iki yıl sonra Ruslar ve İngilizler ortak bir sınır olmasını engellemek için Pamir’in Çin’e doğru parmak biçiminde uzanan çıkıntısını Vakhan’ı Afganistan’a vermeyi düşündüler.

Rus-Japon savaşı Rusların yenilgisiyle sonuçlandı (1905), Moskova yelkenleri suya indirmek zorunda kaldı. Çar İngilizlerle dostluk ilişkileri kurmak ister. Ardından Londra ve Moskova Afganistan’ın tampon devlet olması konusunda 1907’de anlaşmaya vardı.

1901-1919 yılında Afganistan’ın başına gelen Habibullah, Birinci Dünya Savaşı’na ve büyük devletlerin entrikalarına karşın sakin bir hükümranlık dönemi geçirdi. 1919 yılında Peştun kabilelerin Kabil’de yeniden güçlendiğini gören İngilizler ülkeye üçüncü kez savaş ilan etti. Bu savaş kısa sürse de İngiliz savaş teyyareleri Kabil’i yerle bir etti. Habibullah Han bir av esnasından öldürülünce yerine oğlu ve İngilizlerin sadık dostu olarak bilinen Amanullah Han geçti (1919-1929).

İkinci Dünya Harbi sonrasında da Amerikalılar ve İngilizlerin Afganistan üzerinden nüfuz savaşları başladı. Ülke sık sık dış güçlerin desteklediği darbelere sahne oldu. Ancak Rusya 27 Aralık 1979’da Afganistan’ı resmen işgal etti. 20. yüzyılın sonunu hazırlayan bu acımasız savaş, 15 Şubat 1989 yılında Mihail Gorbaçov’un emriyle sona erdi. Bu savaş Rusya için bir “Vietnam” savaşı oldu. 2001 yılında da ABD 11 Eylül saldırılarını bahane ederek dünyanın en fakir halkına savaş açtı ve ülkeyi işgal etti. ABD’nin çıkarlarını gözetecek bir yönetim kurduran işgal güçleri, Hamid Karzai’yi devlet başkanı olarak atadı. Fakat buna rağmen ülkede işgal ve saldırılar halen devam etmektedir.

Şimdi bu kısa tarih turundan sonra şunu cevabını hep beraber arayalım; Bu yüzyılda hâlâ demiryolsuz, karayolsuz, endüstrisiz, neredeyse hiç elektriksiz, sağlık ve bakım hizmetlerinden yoksun, fakir ve haşhaş ekimine zorlanmış bir halkın neden geri kaldığını anlayabiliyor musunuz? Sizce bunun müsebbibi Afganlılar mı, işgalciler mi?

TURAN KIŞLAKÇIGazeteci, Yazar

Külbe-i ahzân’ında âh ü fizâr bir Simurg. Ehl-i hikmet muhibbi ve hakikat arayıcısı bir yolcu. Uluslararası ilişkiler, ilahiyat, dinler tarihi ve felsefe alanlarıyla iştigal eder, hududü’l...

DETAYLAR
ARŞİV