Kudüs’e 4 Bin Sahabinin Yürüyüşü

Her Ramazan olduğu gibi, bu Ramazan ayında da İsrail işgal güçleri Mescid-i Aksa’yı postalları ile kirletti. İsrail’den güç bulan ırkçı Hindistan yönetimi de Müslüman mabedlerine yönelik saldırılarını sürdüyor. Nereden bakarsanız bakın bu suçun asıl müsebbibleri birinci derecede Müslümanlar, ikinci derecede ise mabedlere yönelik bu saldırılara sessiz kalan uluslararası kurumlardır. Her Ramazan ayında İslam aleminin manevi ortam içinde iken buna alıştırılması ise tarifi namümkün bir hâl arzediyor.

Kudüs yine bir Ramazan ayında, Hz. Ömer (ra) döneminde, Müslümanların kontrolüne geçmişti. Hz. Ömer (ra) döneminde Müslümanlar Fars topraklarını, Irak’ı, Suriye’yi, Anadolu’nun bir kısmını ve Mısır’ı aldıktan sonra Kudüs’e yönelmişlerdi. Kudüs Patriği Sophronios, Kudüs’ü kuşatan Müslümanların komutanı Ebu Ubeyde b. Cerrah’dan adil bir yönetici olarak duydukları Halife Hz. Ömer’in Kudüs’e gelmesi halinde Kudüs’ün anahtarlarını ona teslim edeceğini haber verdi. Ebu Ubeyde, Medine’de olan Halife Hz. Ömer (ra)’a haberi ulaştırdı. Halife Ömer (ra) konuyu Hz. Osman (ra), Hz. Ali (ra) ile istişare etti. Şura heyeti Hz. Ali’nin gitmesi yönünde açıkladığı reye destek verdi. Böylece Hz. Ömer (ra) yerine Hz. Ali (ra)’ı vekil bırakarak Şam üzerinden Kudüs’e doğru yola çıktı. Çünkü Kudüs önemliydi, Allah resulü (sav) bütün sahabilerine orayı işaret etmişti.

Halife Hz. Ömer (ra) Cabiye’den Kudüs’e kadar giderken, kölesiyle nöbetleşe deveye biniyorlardı. Hz. Ömer (ra) Kudüs’e yürüyerek girdi, kölesi ise siyah deve üzerindeydi. Başında sarık veya kalensüve (takke vs) yoktu. Saçı döküldüğü için güneş altında kafası parlıyordu. Pamuklu bir gömleği vardı. Eskimiş ve yan tarafları yırtılmıştı… Kudüs ahalisinin reisiyle görüşmeden önce gömleğini çıkardı, yıkadı ve yamaladı. Bunun üzerine sahabilerden biri ona: “Sen Müslümanların liderisin. Bu beldede sana deveye binmek yakışmaz. Şayet bundan başka bir şey giyseydin ve bir ata binmiş olsaydın bu Rumları daha çok etkilerdi” dedi. Hz. Ömer (ra) bunun üzerine şöyle dedi: “Allah (cc) bizi İslam ile aziz kıldı. Allah’I bırakıp O’nun yerine başka bir şey aramayız.”

Hz. Peygamber (sav)’in Kudüs özlemini bilen 4 bin sahabi de Kudüs fethini görmek için orada idi. Hatta sahabilerin çoğu Allah Resulü (sav) döneminde Kudüs’ün Mekke’den önce fethedileceğini düşünüyordu. Ancak Kudüs’ün fethi Hz. Ömer’in halifeliği döneminde gerçekleşti. 4 bin sahabi Hz. Ömer (ra) ile birlikte Kudüs’e girdi. Kudüs Patriği Sophronios bir heyet ile birlikte Hz. Ömer (ra)’i karşıladı. Tarihler Nisan 637 yılını gösteriyordu. Kudüs’ün barış ismine “Daru’s Selam” uygun bir fetih oldu. Ünlü Müslüman tarihçi Belazuri bu fetih için “Kolay bir fetih oldu” ifadesini kullanmıştır. Ehli Kitap mensubu tarihçiler de Hz. Ömer’in Kudüs fethini tarihin en barışçıl ve adil fethi olarak adlandırmışlardı.

Patrik Sophronios, Hz. Ömer (ra)’e Kudüs’ın anahtarlarını bizzat teslim etti. Böylece Kudüs, Hz. Ömer’in (ra) anahtarlarını teslim aldığı tek şehir oldu. Hz. Ömer Kudüs halkıyla sulh yaptı ve orada bunu kağıda geçirdi. Tarihe “Ömer Ahidnamesi” olarak geçen bu belgede yazılanlardan bazısı şöyle idi: “Bismillahirrahmanirrahim. Bu, Allah’ın kulu, Mü’minlerin emiri Ömer’in Kudüs halkına vermiş olduğu emandır. Bu, onların canları, malları, kiliseleri, haçları, hastaları, sağlamları ve diğer dindaşları için verilmiştir. Kiliseleri Müslümanlarca kullanılmayacak ve müştemilatı da dahil yıkılmayacaktır. Kiliselerden ve arsalarından, Hıristiyanların haçlarından ve mallarından hiçbir şey eksiltilmeyecktir. Din değiştirmeleri için baskı yapılmayacak, hiçbiri bu uğurda zarara uğratılmayacaktır…”

Hz. Ömer’in Ahidnamesi, Müslümanlar için gayrimüslimlerle ilgilenmek için ideal bir model olarak günümüze kadar geçerli oldu. Tarihteki ilk dini özgürlükler belgesi olarak da anılır. Patrik Sophronios, ahdi aldı, baktı ve ağlayarak şöyle dedi: “Ey Ömer, vallahi biz senin emin ve adil olduğunu biliyorduk. Senin devletin işgalci bir devlet değildir. Bu yüzden yıllarla birlikte yok olmayacak ve adalet onu koruyacak ve ölümsüzlüğünü garanti edecektir.” Patrik, “Ömer Ahidnamesini” abanoz bir kutuya koydu ve sakladı. Bugün o ahidname halen Kudüs’teki Kıyamet Kilisesi’nde muhafaza edilmektedir.

Hz. Ömer (ra) Fars topraklarının, Irak’ın, Şam’ın ve Mısır’ın fethine gitmedi. Ancak Filistin, Kudüs’ün fethine katıldı. Çünkü Filistin ve Aksa’nın önemini biliyordu. Onun beraberinde oraya giden sahabiler de, Mescidi Aksa’nın Müslümanların iki kıbleden ilki ve üçüncü haremi şerifi olduğunu biliyorlardı. Kudüs şehrinin anahtarlarını alan ve Hıristiyanların hayatlarını ve dini ritüellerini güvence altına alan Hz. Ömer, patrik Sophronios’un öncülüğünde binlerce sahabi ile birlikte Kudüs sokaklarını dolaştı.

Müminlerin Emiri Kudüs’te bulunduğu sırada Mescid-i Aksa’yı aramış, bulamayınca Patrik Sophronios’a Mescidi Aksa’nın yerini sormuştu. Patrik, Mescid-i Aksa’nın olduğu yerin pislik ve çöp yeri olarak kullanıldığı anlattı. Hz. Ömer, Mescid-i Aksa’nın olduğu yere varınca, derhal kolları sıvadı, mescidi temizlemeye ve süpürmeye başladı. Onu gören sahabiler de kolları sıvayıp Mescidi Aksa’yı temizlemeye koyuldu. Müslümanları izleyen şehir halkı da sahabilere temizlik konusunda yardım etti. Hz. Ömer önce Hz. Peygamberin miraca çıktığı Kubbetü’s Sahre’yi temizledi. Orada iki rekât namaz kıldı. İlk rekâtta Sad suresini okudu. Secde ayetine gelince Davud (as) gibi secde etti. İkinci rekatta ise baş tarafından İsra olayından, Allah’ın Filistin topraklarını bereketli kılmasından, Yahudilerin iki defa bozgunculuk yapcağından ve müminlerin onlara galip geleceğinden bahseden İsra suresini okudu. Bugün Hz. Ömer’in ilk namaz kıldığı bu yerde inşa edilen camiye “Ömer Camii” denilmektedir.

Bir gün sonra Hz. Ömer (ra) binlerce Sahabi ile birlikte Mescidi Aksa’da Cuma namazını eda etmek için biraraya geldi. Hz. Ömer (ra), sahabiler içinde buluna Hz. Bilal (ra)’i işaret ederek: “Kalk Ey Bilal, bize ezan oku” dedi. Bilal, “Ey Mü’minlerin emiri, ben Allah Resulü (sav)’den sonra ezan okumayacağıma dair yemin ettim…” diye cevap verdi. Hz. Ömer, “Ey Bilal, burada ezan okuman Allah resulünü sevindirir… Kalk ve Ezan oku. Eğer Resulullah aramızda olsa idi sana ezan okumanı emrederdi” dedi. Bilal bunun üzerine ayağa kalktı ve ezan okudu. Muhammedun Resulullah’a vardığında Hz. Ömer ve bütün sahabiler ağlamaya başladı. Hem Müslümanlar ağladı hem de Kudüs’te Müslümanları izleyen Ehl-i Kitap’tan insanlar gözyaşlarına boğuldu. Sonra Ömer (ra) oraya bir mescid yapılmasını emretti ve ahşaptan bugün Kıble Camii olarak anılan yere 3000 kişinin namaz kılabileceği bir mescid yapıldı.

Hz. Ömer (ra) Kudüs’te birkaç gün kaldı. Kudüs’ten ayrılmadan önce Peygamber kokulu bu toparakları son kez temaşa ederek gezdi ve Müslümanlara bir hutbe irad etti: “Ey İslam ehli! Şüphesiz ki Allahu Teâlâ size olan vaadini yerine getirdi. Sizi düşmanlarınıza galip getirdi. Sizi bu ülkelere varis kıldı. Sizi yeryüzünün hakimleri yaptı. Nankörlük etmeyin ve Allah’ın kitabına sık sıkıya sarılınız.” Hz. uzun süren veda konuşmasının ardından sahabilerin içini bir hüzün kapladı. Sahabilerin birçok Hz. Ömer’e gelip, Hz. Peygamberin müjdelediği bu kutsal şehirde yaşamak ve vefat etmek istediklerini belirtti. Hz. Ömer, Kudüs’te yaşamak isteyenler izin verdi ve diğer sahabilerlerle birlikte son kez Kudüs’e bakarak Medine’ye doğru yola çıktı…

Hz. Ömer’den sonra Kudüs’ü idare eden Müslüman yöneticiler, Hz. Ömer’in ahidnâmesine sıkı sıkıya bağlı kaldı. Selâhaddin Eyyûbi, 1187 tarihinde Kudüs’ü uzun süren mücadelelerden sonra Haçlılardan aldığında şehirde bulunan gayrimüslimlere asla dokunmadı. Osmanlı padişahları da Hz. Ömer (ra)’in ahidnâmesine bağlı kalarak bu çok farklı etnik ve dini yapıya sahip bölgeyi huzur içerisinde yönettiler. Ancak tarih bize Sasanilerin buraya fethettiğinde binlerce insanı kıyımda geçirdiğini, Bizanslıların ve Haçlıların Kudüs’e girdiklerinde taş üste taş bırakmadıklarını, Yahudilerin de Kudüs’ü aldıklarında neler yaptığını 70 yıldır bütün dünya gün be gün müşahade etmektedir.

Kudüs Müslümanların gölgesinde barışı tattı. Çünkü Yahudiler, Hz. İsa (as)’yı ve Hz. Muhammed (sav)’i peygamber olarak kabul etmedikleri için hem Hristiyanlara hem de Müslümanlara zulmediyor yıllarca. Hıristiyanlar da Hz. Muhammed (sav)’i peygamber olarak kabul etmedikleri gibi Yahudileri de Hz. İsa’nın katlinden sorumlu tuttukları için Kudüs’ü aldıklarında hep zulmettiler. Bundan dolayı bugün Kudüs’ü barış içinde yönetebilecek tek din Müslümanlardır. Müslümanların da bu hakikati yüksek sesle bütün dünyaya duyurmaları gerekmektedir.

Ancak gelin görün ki, Müslümanlar Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethettiği 15 Nisan 637 ve Selahaddin Eyyübi’nin Kudüs’ü fethettiği 2 Ekim 1187 gününü anmaktan acizler. Halbuki Müslüman dünya, Hz. Ömer (ra)’in Kudüs’ü fethettiği 15 Nisan’ı ve Selahaddin Eyyübi’nin fethettiği 2 Ekim gününü “Kudüs Günü” olarak ilan edebilirler. Müslüman ülkeler de bu günleri BM’de “Uluslararası Kudüs Barış Günü” olarak kabul ettirebilirler. Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethettiği yıl Ramazana denk gelmişti, ilginç olan Hz. Ömer (ra)’ın fetih yılı bu yıl Ramazan ayına denk geldi. Umarım bu vesile ile İslam İşbirliği Teşkilatı (İKT) ve Müslüman ülkeler 15 Nisan’ı “Kudüs Günü” olarak bütün dünyaya duyururlar.

TURAN KIŞLAKÇIGazeteci, Yazar

Külbe-i ahzân’ında âh ü fizâr bir Simurg. Ehl-i hikmet muhibbi ve hakikat arayıcısı bir yolcu. Uluslararası ilişkiler, ilahiyat, dinler tarihi ve felsefe alanlarıyla iştigal eder, hududü’l...

DETAYLAR
ARŞİV