Türkiye’den Filistin’e giden ilk gönüllüler

Filistin davası sadece Filistinlilerin değil tüm dünya Müslümanlarının ortak davasıdır. Çünkü Mekke ve Medine’den sonra Müslümanların üçüncü kutsal şehri orasıdır. Müslümanların ilk kıblesi olan Mescidi Aksa o topraklardadır. Hz. Peygamberin gece yürüyüşü düzenlediği İsra ve Miraç’a yükseldiği şehir o coğrafyadadır. O mübarek belde yüce Allah’ın etrafını bereketli kıldığı topraklardır ve peygamberlerin buluşma noktasıdır… Orası Beytü’l Makdis’dir…

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de mü’min kullarına o kutlu toprakların önemini anlatır. Hz. Peygamber de o diyarın Müslümanların gönlündeki yerine işaret eder… Onun için Kudüs’ü, Mescidi Aksa’yı ve Filistin’i Müslümanların kalplerinden ve zihinlerinden tutup atmak çok müşkildir. Bu ruh kıyamete kadar hep böyle baki kalacaktır… Çünkü yüce Rab ve İlah bunu istiyor…

İşte Hz. Ömer’i, Selahaddin Eyyubi’yi o topraklara sürükleyen ruh budur. Osmanlı bu ruh sayesinde o hinterlandı muhafaza etmiş ve bekçiliğini yapmıştır. Lakin Osmanlı oradan çekildiği günden beri Endonezya’dan Fas’a, Hindistan’dan Yemen’e, Balkanlar’dan Kafkaslara Mü’minler ilk kıbleleri Aksa için gözyaşı dökmektedirler… Hem de üç asırdır…

Türkiyeli Müslümanlar da yaşadıkları onca drama rağmen Osmanlı mirası Filistin’i unutmadılar ve unutmayacaklar. Çünkü I. Dünya Harbi’nde dört bir yandan kuşatılan Osmanlı, zorunlu olarak o mübarek toprakları terk etmek zorunda kaldı. Geri dönen Osmanlı erlerinin ve o diyarda kalan Osmanlı evlatlarının kalplerinde Filistin ruhu hâlâ yaşamaya devam ediyor…

20’li, 30’lu ve 40’lı yıllarda dünyanın her yerindeki Müslümanların gönlünde, dünyada yaşanan onca çetin şarta rağmen, Filistin aşkı tutuşmaya devam ediyordu. Hindistan’da, Mısır’da, Arabistan’da ve Suriye’de Filistin için toplantılar düzenleniyor ve yardımlar toplanıyordu. 1920-1960 yılları arasında Filistin, Mısır, Suudi Arabistan, Hindistan, Pakistan, Yemen, Fas, İran, Cezayir ve Türkiye’de 50’ye yakın Filistinle ilgili uluslararası toplantı düzenlendi. Kudüs ve Filistin için dünyanın birçok yerinde cemiyetler ve vakıflar kuruldu. Bu toplantıların başını Çanakkale’de savaşmış ve Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olduğu belirten Filistin’in efsanevi lideri Hacı Emin el-Hüseyni çekiyordu. Ayrıca bu toplantıların hemen hepsine Türkiye’den İslamcıları temsilen bazım isimler iştirak etti.

Türkiye’deki Müslümanlar, yaşadıkları bunca büyük değişime rağmen Filistin davasını asla unutmadı. Filistinlilere uzattıkları maddi ve manevi desteği bugün olduğu gibi geçmişte de katiyen bırakmadılar. Siyonist uydurmacası; “Filistinliler arkadan vurdu” hikâyesine de zinhar inanmadı Mü’min gönüller…

30’lu yıllarda işgalci İngilizler tarafından ölüm fermanı verilen Filistin’in efsanevi lideri Hacı Emin el-Hüseyin’i gizlice gelip Türkiye’ye sığınmış ve birkaç yıl Fatih’te ikamet etmişti. Türkiyeli Müslümanlar, onu korumayı büyük bir vazife biliyorlardı. Ancak İngilizlerin olayın farkına varmasının ardından Türkiye’deki Müslümanların da yardımıyla İtalya üzerinden Almanya’ya kaçmak zorunda kaldı.

Filistinli ünlü âlim İzzettin el-Kassam da el-Ezher’den mezun olduktan sonra İstanbul aşkıyla yollara düştü. Ancak İngilizlerin doğduğu topraklarda Müslüman kanı akıtmaya başladıklarını duyunca 20’li yılların başında bir yıl Adana’da imamlık yaptıktan sonra yolculuğunu yarıdan kesti ve Kudüs’e rücû etti. Bugün Filistinli direniş hareketleri, işgalci İngiliz güçlerine kök söktüren bu alimin adını halen yaşatmaktadırlar. “Kassam Tugayları” adını buradan almaktadır.

Yine Filistin’in yılmaz kalemi Dr. İzzet Derveze hakkında İngilizler tutuklama emri çıkarınca, o da 1941 yılında gizlice Kilis üzerinden bazı dostlarıyla birlikte İstanbul’a yerleşti. Derveze, 1945 sonbaharına kadar siyasi mücadelesini ve yazarlık faaliyetlerini Türkiye’den sürdürmek zorunda kaldı. Derveze, Türkiye’de bulunduğu dönemde de ona Türkiyeli Müslümanlar sahip çıktı.

Türkiyeli Müslümanlar Filistinli liderlere en zor şartlarda sahip çıktığı gibi onların davasına maddi ve manevi destek vermeyi de hiç ihmal etmedi…

Birleşmiş Milletler 1947 yılında Filistin’i taksim kararı vermesi üzerine Filistin bölgesinde çatışmalar başladı. Taksimi (bölünmeyi) kabul etmeyen Müslümanlar ile Siyonist ve batılı güçler arasında savaş başladı. O tarihlerde dünyanın her yerinden Müslüman gönüllüler, Filistinli kardeşlerine yardım etmek için Kudüs’e akın ediyorlardı…

Kimler yoktu ki! O dönem gönüllüler içerisinde. Mısır’dan Hasan el-Benna, Seyyid Kutup, Suriye’den Mustafa Sıbai, Pakistan’dan Mevdudi, İran’dan Nevab Safevi gibi İslam dünyasının tanınmış birçok ismi… Irak’tan, Hindistan’dan, Endonezya’dan, Yemen’den, Libya’dan ve Sudan’dan Filistin’e akıyordu herkes…

Tüm İslam ülkelerinde gönüllüler cihad için Filistin’e gider de Türkiye’den olmaz mı? Bilakis Türkiye’den onlarca hatta yüzlerce kişinin Kudüs’e gönüllü olarak gittiği biliyoruz. Ama bugün elimizde bu gönüllüler hakkında maalesef pek detaylı bir bilgi yok. Ancak o gönüllülerin oraya gittiğine işaret eden bugün elimizde birçok yazı ve makale var. Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un damadı, cumhuriyet döneminin ilk önemli mütercimlerinden ve Demokrat Parti Konya milletvekili Ömer Rıza Doğrul da o gönüllüler arasında bulunuyordu. Ömer Rıza Doğrul, İslam dünyasının oluşturduğu gönüllü ordulara katılmak için Mayıs 1948’de Filistin cephesine gittiğini kendisi kaleme alıyor.

Filistin davasının ümmeti birleştirecek yegâne konulardan biri olduğuna inanan Dr. Ömer Rıza Doğrul, 1947 yılında kendisinin çıkarmış olduğu “Selamet” adlı dergide BM’nin almış olduğu taksim kararını da şöyle değerlendiriyordu:

“Kimin hesabına kimin malını veriyorlar? Bütün Filistin Araplığı ve İslâmlığı bu projenin aleyhinde olduğu gibi bütün Arap âlemi bu projeye karşı gelmekte, hattâ bu uğurda harbetmeyi göze almaktadır. Filistin’de ve Filistin’in sahil boyunca bir Siyonist devlet kurulması, İslâm âleminin en hassas noktalarının birine bir yabancının sokulması ve İslâm âleminin mukadderatına tahakküm etmeye kalkışması demektir. Filistin’de bir Siyonist devletin kurulması, bütün İslâm âleminin iktisâdî kalkınmasını körletmek ve Siyonistlerin iktisâdî esaretine girmek gerekir. Bu yüzden bütün Arap ve İslâm âlemi, bu esareti kabul etmemekte birleşmiş ve bütün İslâm devletleri, Filistin taksim projesini reddetmekte elbirliği yapmışlardır. Her şeyden önce Filistin meselesinin belirttiği İslâm birliğini ve İslâm âleminin tesanüdü alkışlamayı bir vazife sayıyoruz. Yaşasın İslâm birliği!”

Bu arada, 1945 -1970 yılları arasında Türkiye’de neşredilen Sebilurreşad, İslam Dünyası, Selamet, İslam Mecmuası, İslam Medeniyeti, Hilal vb. onlarca derginin ana konusunu da Filistin oluşturuyordu. Bugün kütüphanelerde bulunan o dergilerin tüm sayılarına baktığınızda hemen hemen her sayıda Filistinle ilgili haberlerin, Filistinli liderler ve direnişçilerle yapılan röportajlar göreceksiniz.

60’lı ve 70’li yıllarda da Türkiye’den Filistin davasına destek vermek için birçok kişi gitti. Bunların çoğu bu dönemde sol görüşlü gruplardan olsa da yeni yeni vücut bulmaya başlayan dini gruplardan da insanların gittiğini biliyoruz. Bu dönemlerde Batı Bloku ve Doğu Sovyet Bloku’nun güçlendiği, tüm Müslüman ülkelerde İslami cemaatlerin zayıfladığı ve askeri baskıyla yok edildiği dönemlerdi.

Fakat Atlas dergisinin çıkarmış olduğu tarih dergisinin Ağustos sayısında büyük Ortadoğu uzmanı (!) Faik Bulut her zaman olduğu gibi tarihi gerçekleri gizleyerek İslamcı gruplar Filistin davasına geçmişte sahip çıkmadılar şimdilerde sahip çıkıyorlar iddiasında bulunuyor ve bu yetmiyormuş gibi Mavi Marmara gemisi olayını da gösterişlikle itham ediyor…

Faik Bulut’a cevap vermek gerekiyor mu? Bilmiyorum. Fakat o da, bu toplumun balık hafızalı olmadığını bilakis harf inkılâbından dolayı unutturulduğu tarihini bir gün yeniden hatırlayacağını adı gibi biliyor.

Onun için unutma ey Aurora Bulut’u! Mavi Marmara bir destan yazdı. Kadim efsaneler bugün yeniden yazılsa Mavi Marmara şehidlerinin hikâyesi Manas destanını geçerdi ve kutsal kitaplar yeniden nazil olsa o kutlu insanların hikâyesi bir kıssa da anılırdı. İnan ki, kıssanın konusu da şu olurdu; “6 milyar insanın gözü önünde küçük bir bölgeye hapsedilen çoğu kadın ve çocuklardan olan 1,5 milyon mazlum insana yardım için giden bir gemi ve bir avuç insanın hikâyesi…”

TURAN KIŞLAKÇIGazeteci, Yazar

Külbe-i ahzân’ında âh ü fizâr bir Simurg. Ehl-i hikmet muhibbi ve hakikat arayıcısı bir yolcu. Uluslararası ilişkiler, ilahiyat, dinler tarihi ve felsefe alanlarıyla iştigal eder, hududü’l...

DETAYLAR
ARŞİV