Afrin, İdlib ve Suriye’deki jeo-politik savaş

Suriye’de tanıklık ettiğimiz savaş, klasik manasıyla bildiğimiz savaşların çok ötesinde bir yöntem ile devam ediyor. Zıt taraftaki grupların ortak çıkarlarda buluşması, iç içe geçmiş bir dizi savaş ve her gün artan insani felaket karşısında dünyadaki büyük sessizlik. Bu savaşta, sivil-asker ayrımı olmadığı gibi; politik, sosyal, ekonomik ve askeri argümanlar birbirine karışmış durumda. Geleneksel savaş tarızının tam tersi bu savaşı, kimileri asimetrik savaş, kimi dördüncü nesil savaş ve hatta kimileri bunu beşinci nesil bir savaş olarak adlandırıyor. Gelecekte insanlığın hackerlar, troller ve anonymous gibi elektronik ordu tarzıyla savaşacağını ve ülkelerin ekonomilerini bozabilecek bu gizli orduların yeni gelişmiş savaş tarzının habercisi olduğu vurgulanıyor. Yani; yeni teknolojik buluşlar ve yaratıcılık ülkelerin gücünü belirleyecek.

Stratejistler bu yöntemleri tartışa dururken, 7 yıldır devam eden savaşta sona ha gelindi ha gelinecek derken, DAEŞ terör örgütü sonrası savaşlar yine başladı. Sahada çatışmalar yeniden şiddetlenmiş durumda. Bölgesel ve küresel tüm güçler sahada; Suud, İsrail, İran, Türkiye, ABD, Rusya, Fransa, İngiltere, Çin vb… Hakikatte son aylarda yoğunlaşan savaşı bazı uzmanlar, bir yönüyle savaşın sonuna doğru adımlar atıldığının bir habercisi diye okurken, bazıları da Allah esirgesin!! sonraki adımları daha büyük bir savaşın habercisi olarak yorumluyor.

 

SAHADA YENİ GELİŞMELER

Son aylarda sahada şu önemli gelişmeler yaşandı:

1-Yılbaşı gecesi Rusya’nın Suriye’de bulunan Hmeymim üssündeki savaş uçaklarının 13 drone ile vurulması. 7 uçağın tahrip edildiği ve 10 Rus askerinin yaralandığı bildirilmişti. Putin, dronların üst düzey olduğunu ve bunların gelişmiş bir ülke tarafından yapıldığını duyurdu. Böylelikle Putin, ABD’ye resmen işaret etti.

2-ABD’nin Suriye’de PYD/YPG terör örgütü üyelerinden 30 bin kişilik bir “Sınır gücü” kuracağını açıklaması. Türkiye’yi ciddi rahatsız eden konulardan biri bu.

3- Rusya, İsrail ve Türkiye’nin savaş uçaklarının düşürülmesi. Suriye, bir tanesi Rus ‘Sukhoi 5’, ikincisi Amerikan F16’sı ve diğeri de Türk uçakları olmak üzere 4 uçağın düşürülmesine tanıklık etti. Bir de insansız İran uçağı var.

4-ABD, Deyru’z Zor’da Rus askeri uzmanlarını vurdu. 100 ila 200 arasında Rus uzman hayatını kaybetti. İran’a bağlı birlikler de burada çok kayıp verdi.

5-İran’ın, İsrail’e insansız hava uçağı göndermesi. İsrail tarafından bu drone düşürüldü. Ardından İsrail, Suriye içinde 4’ü İran, 8’i rejim üsleri olmak üzere 12 yeri bombaladı.

Sahadaki bu mühim 5 gelişmenin yanı sıra siyasi arenada da bir yenilik yaşandı. ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, 25-26 Ocak’ta yapılan Viyana zirvesi öncesi BM Suriye özel temsilcisi Staffan de Mistura’ya 23 Ocak’ta bir rapor verdi. Paris’te düzenlenen toplantıda alınan kararlardı. ABD, İngiltere, Fransa, Suud ve Ürdün Dışişleri Bakanlarının iştirak ettiği Paris zirvesinde, taraflar siyasi çözümde ittifak etmişti.

Peki! De Mistura’ya teslim edilen bu raporun önemi neydi?

1-ABD, askeri çözümün dışında ilk kez Suriye’de siyasi bir çözüm için somut adım atmış oldu. Her ne kadar, daha önce Viyana ve Cenevre görüşmelerinde yer almış olsa dahi, siyasi çözüm için önerilerde bulunmamıştı.

2-Sorunun çözümünde ABD, De Mistura’ya sunduğu raporda ilk kez detaylara kadar indi. Devlet Başkanının sorumluluklarından tutun da, Başbakanın yetkileri ve parlamentonun sorumluluklarına kadar geniş yer verildi. Bu önemli bir aşamaydı birçok uzman için. Bu süreçler öncesi oluşturulacak yeni anayasa ve seçimler arasındaki sürede rejimin baskısı ortadan kaldırılacaktı.

Suriye rejimi bunu reddetti. Sadece bunu reddetmekle kalmadı, rejimin BM’deki daimi temsilcisi Beşşar Caferi, Soçi kararlarına da itiraz etti. Caferi, De Mistura başkanlığında oluşturulacak anayasal komiteyi tanımayacaklarını açıkladı. Halbuki, Rusya ile yapılan ittifak bunun aksiydi.

 

AFRİN’DE NELER OLUYOR?

Türkiye nazarından sahadaki gelişmelere bakarsak, olaylar şu minvalde hareket ediyor. Türkiye, 7 yıl sonra ilk kez Suriye sahasında gözle görülür önemli kazanımlar ve başarılar elde ediyor. Zeytin Dalı Harekatı bunun en önemli göstergelerinden biri. Rusya gözeteminde, İran’a bağlı milislerin ve rejim askerlerinin Afrin’e girme iddiası Türkiye’nin sahadaki başarısını gölgelemiyor. 30’un üzerinde köy alınmış ve ABD destekli terörist gruplara büyük kayıp verilmiş durumda.

Türkiye bugün sahada muhaliflerin en önemli garantörüdür. Rusya ve ABD de, bazı şerhleri dışında Türkiye’nin garantörlüğünden memnun görünüyor. Türkiye’nin zımni şartları arasında muhaliflere dokunulmaması ve Suriye’nin kuzeyinde şimdilik Batı Fırat bölgesinin el-Bab kadar bir derinlikte (Bu da 30 veya 35 km bir derinlik demek) güvenlik sorunun hali ve ülkesine dönmek isteyen halkın buraya yerleştirilmesi gibi hedefleri bulunuyor.

Afrin bölgesi, askeri olarak zor bir coğrafya, PKK/PYD tüm savaşçılarını genelde ikinci Kandil olarak adlandırdıkları bu bölgede eğitti. Türkiye askeri harekatını, hem sivil kayıpların olmaması ve hem de bölgesel ve küresel güçlerden gelecek tuzakları da göz önünde bulundurarak bilinçli bir şekilde bilerek yavaş yürüttü. Türkiye’nin görünen ilk amacı Suriye’nin kuzeyinin Batı Fırat bölgesinde Fırat kalkanı kadar bir alanı Akdeniz’e kadar terörden ve küresel güçlerin gizli emellerinden arındırmak.

Türkiye’nin kararlı duruşu sonrası, Ruslar ve ABD’nin PYD/YPG terör örgütüne Afrin’den çıkması için baskı yaptığı iddia ediliyor. Asıl soru, kuzey bölgelerindeki Tel Rifat, Tel Cebin, Hareste el-Han, Heredne, Minning ve Mayer’in ne olacağı? Türkiye ordusu ve ÖSO, şimdiler Cenderis beldesi sınırlarında. Halep’in batısındaki bu yerin alınması çok önemli bir aşama olarak görülüyor. El-İs beldesine asker yerleştiren Türkiye, İdlib’in Hatay arasındaki bölgeden ve el-İs beldesi üzerinden Fırat kalkanı bölgesine kadar güvenli bir bölge oluşturmayı amaçlıyor.

Türkiye geçmişte olduğu gibi bugün de kendini bu jeopolitik rekabetin tam ortasında buldu. Kendi kaderini şekillendirmeye katkıda bulunmazsa çevresindeki coğrafyayı dezavantaja çevirecekti. Türkiye, geçmişte ABD ve Sovyetler Birliği rekabetinin en güçlü olduğu bir zamanda Kıbrıs’a yönelik askeri müdahalesindeki hesaplarını hangi temeller üzerine kurdu ise bugün de Afrin Harekatı’nı benzeri temeller üzerinde; fakat olağan dışı stratejik bir tarzla kurdu.

 

DEYRU’Z ZOR’DA ÇETİN KAVGA

Türkiye açısından bu gelişmeler yaşanırken, sahada güçlü gibi gözüken İran ve Rusya, Suriye’nin en önemli noktalarının ABD’nin elinde olmasından dolayı ciddi rahatsızlık duyuyor. Çünkü, Cezire (Haseke), Rakka ve Deyru’z Zor bölgeleri Suriye’nin tarım, hayvancılık, petrol ve doğalgaz bakımından en önemli bölgesi. ABD, Fırat’ın doğusu olarak adlandırılan bu bölgede, Fırat nehrini kontrol ediyor. Fırat nehir üzerindeki barajı ki,   Suriye’nin elektrik ihtiyacını karşılayan önemli bir yer, tarım alanlarını, gaz ve petrol noktalarını ele geçirmiş durumda. Suriye’nin hayat damarını oluşturan bu bölge, rejimden ayrılırsa İran ve Rusya’nın vereceği desteğin de hiçbir manası olmayacak.

İşte bundan dolayı, geçen haftalarda çok önemli bir olay yaşandı Deyru’z Zor’da. Rejim askerleri, bazı aşiretler, İran milisleri ve Rus uzmanlar, ansızın Deyru’z Zor’u ele geçirmek için bir operasyon gerçekleştirdi. Muhalif liderlerden biri olan Deyru’z Zor’daki Baggara aşireti lideri Nevvaf el-Beşir, birkaç ay önce Esed rejimi ile İran’ın da verdiği destek ile gizli bir anlaşma düzenledi. İranlılar, bu Sünni aşiret liderini ailesinin kökenlerinin 5. Şii imam Muhammed Bakır’a dayanmasından dolayı ikna etmeyi başardı. Siyasi olarak Şii olan bu aşiret liderinin Deyru’z Zor’da büyük bir evi bulunuyor. Rejim ile ittifak yapan aşiret lideri el-Beşir, Deyru’z Zor’da kendi liderliğinde bir bölge oluşturulacağı vaadiyle rejim askerleri, İran’ın Zeynebiyye ve Fatımiler milisleri ve Rus uzmanlar ile ABD’nin kontrolündeki Deyru’z Zor bölgesine saldırı düzenledi. ABD tarafından hava saldırısı ile püstürtülen çatışmada, aşiret lideri Beşir iki oğlunu ve birçok üyesini, rejim birçok askerini, İran yüzlerce milisini ve Rusya’da 100 ila 200 arası uzmanını kaybetti. Böylece İran ve Rusya’nın rejim lehine petrol ve doğal gaz bölgesini ele geçirme planları başarısızlıkla sonuçlandı. Deyr ez-Zor’un Fırat’ın doğusuna düşen yakası ABD’de, batı yakası da Rusya, İran ve rejimde bulunuyor.

 

İDLİB’TE DURUM NE OLACAK?

Tüm bu gelişmelerin yanı sıra önemli gelişmelerin yaşandığı yerlerden biri de İdlip bölgesi. Astana’da alınan kararla, çatışmasızlık bölgesi ilan edilen İdlip, Türkiye’nin garantörlüğüne verilmişti. Bugün üçe ayrılan İdlib’in Hicaz Demiryolu hattının doğu bölgesinde rejim ve Rusya var, Hicaz Demiryolu ve Halep-Şam otobanı arasındaki orta bölge Türkiye’nin gözetiminde, otobanın batısı ve Lazkiye arası da muhaliflerin kontrolünde. Türkiye, İdlib’in orta bölgesine 16 gözetleme noktası inşa etmiş durumda.

Halihazırda, İdlip için de 4 senaryo konuşuluyor:

1-İdlib’in tamamen Türkiye’nin denetimine bırakılması,

2-İdlib’in tamamen rejime devredilmesi,

3-İdlib’in rejim ve Türkiye garantörlüğü arasında bölüştürülmesi,

4-ABD’nin PYD/YPG ve Arap destekçisi bazı aşiretler ile İdlib’i alma girişimi.

Son ihtimal zayıf gözüküyor ama 3. ihtimal uzmanlar tarafından daha yakın ihtimal olarak gösteriliyor. İdlib’in doğu bölgesenin Rusya ve rejime terkedilmesi, Orta bölgenin Türkiye’nin garantörlüğüne bıraklıması. Türkiye’nin Maaratu’l Numan’da askeri üs kurması da bu sebebi geçerli kılar nitelikte.

 

SURİYE’Yİ NELER BEKLİYOR?

Tüm bu gelişmeler Suriye’de artık sona yönelik bir adım atıldığını gösteriyor. Tüm taraflar Suriye’nin inşa toplantıları öncesi yerlerini ve konumlarını pekiştirmeye çalışıyor. Suriye’de anlaşma şimdilik uzak görünse de son hamlelerin hızla atılıyor olması sahanın yeni gelişmelere de gebe olduğunun bir göstergesi.

Şunu da unutmamalı; sahada ABD ve Rusya arasında soğuk ve sıcak bir savaş yaşanıyor. Bunun içindir ki Suriye krizi, bölgesel bir krizden uluslararası bir krize dönüştü. Bu sadece yeni bir soğuk savaş değil aynı zamanda sıcak bir savaş. Hedef Akdeniz ile Musul-Deyru’z Zor arasındaki enerji kaynaklarını ele geçirmek ve ek olarak tüm güçle Ortadoğu’ya dönmek ve İsrail’in güvenliğini teminat altına almaktır. 

Diyebiliriz ki, Türkiye tüm bu gelişmeler ışığında kendisini kuşatan çalkantılı coğrafyasında, halkların kaderlerini ve siyasi sınırlarını şekillendirme hareketine katılmak zorunda bırakıldı. Özellikle diğer bölgesel ve küresel aktörler, büyük bölgede Türkiye çıkarlarına aykırı hatta bu çıkarlarına karşı yönlendirilmiş ve sömürülmüş bir şekilde bu zayıf coğrafyanın şekillendirilmesinde rol sahibi olmak için çabalıyor.

Türkiye’nin sahada ve masada son aylarda elde ettiği gözle görülür başarısı, mutlaka sadece iradesi, güven, güç ve yeteneğiyle değil aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası ve bölgesel güçlerin çıkarlarının mücadelesinde elde ettiği bağımsızlıkla da bağlantılıdır. Belki de zamanı geldiğinde Türkiye, kendi kendine yettiğini ve Batı’ya mutlak anlamda ihtiyacının olmadığını ilan edecektir. Ve belki de gelecekte diğer müttefikler herhangi bir hakimiyet veya çökertme mantığı olmaksızın onlara eşit muamele gösterecek bir arayışa yönelecek. Böylece dünya 5’ten büyüktür mantığı da ulusararası arena da kendini gösterecektir.

Hasılıkelam, Suriye’de bir küresel sistemin tohumları atılıyor, kadim dönemlerde olduğu gibi, Buradaki olaylara bigane  kalmak na mümkündür; çünkü  halkların ve devletlerin kaderi burada çiziliyor ve şekilleniyor.

NOT:  Doğu Guta ve Golan’daki İran-İsrail çatışması da başka bir yazının konusu olarak kaleme alınacaktır.

TURAN KIŞLAKÇIGazeteci, Yazar

Külbe-i ahzân’ında âh ü fizâr bir Simurg. Ehl-i hikmet muhibbi ve hakikat arayıcısı bir yolcu. Uluslararası ilişkiler, ilahiyat, dinler tarihi ve felsefe alanlarıyla iştigal eder, hududü’l...

DETAYLAR
ARŞİV